Kamusal hizmetlerin halk adına iyice aksadığı günlerden geçiyoruz. Ev sahibiyle bir problem yaşadınız diyelim, dava açmak istediniz, hakim bulunmuyor. İşe iade davanız ha bitti ha bitecek ama yine hakim yokluğundan uzadıkça uzuyor. Boşanmak isteseniz boşayacak kurum bulamayacak haldeyken, hükümet Afet yasasında değişiklik yaptı. Üstelik İstanbul’da Gaziosmanpaşa’nın bazı mahallelerinde üzerinden bir ay geçmeden uygulanmaya başladı. Görünen o ki kentsel dönüşümü kentsel talana dönüştürmek için ciddi bir çaba var. Peki bu yasa kentlinin, malikin, kiracının elinden hangi hakları alıyor? Kentsel mücadeleler bundan sonra hangi minvalde yürüyecek? Tüm bu sorularımızı kentsel dönüşüm hakkında yapılmış en kapsamlı çalışmanın Yürütücüsü Profesör Dr. Asuman Türkün’le görüştük.
Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’un Uygulama Yönetmeliği’nde 27 Ekim’de yapılan değişikliğin kentsel dönüşüm projelerine ve proje alanlarında yaşayanlara nasıl bir etkisi olacak?
Mayıs 2012’de yürürlüğe giren 6306 Sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’un 23. Maddesi, 26 Mayıs 2016 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan Torba Yasa ile değiştirilmişti. Bunun ardından da bu değişiklikle uyumlu hale getirmek üzere Uygulama Yönetmeliği’nde de 27 Ekim’de bir takım yeni düzenlemeler yapıldı. Yönetmelik genel olarak incelendiğinde, kentsel dönüşüm sürecinde hak sahipleri arasında mutabakatların sağlanması, izinlerin alınması ve inşaatlara başlanması için geçen sürenin kısaltılması, bu sürecin engellere takılmadan gerçekleşmesi ve kentin pek çok bölgesinin “riskli alan” ilan edilerek büyük parçalar halinde dönüştürülebilmesi yönünde Bakanlığa ve TOKİ’ye yeni yetkiler verildiği ve yaptırım gücünün ciddi bir biçimde artırıldığı açıkça görülüyor. Aslında bütün bu değişiklikler, süreci hızlandırırken hukuki denetimlerin de azaltılmasına imkan sağlıyor ve dönüşümlerden etkilenen her kesimden vatandaşın karar verme süreçlerinden neredeyse tümüyle dışlanmasına yol açıyor. Bu durum, özellikle eski gecekondu alanlarında yaşayanlar açısından, ellerinde tapuları olsa bile çok daha zorlu bir sürecin başlayacağına işaret ediyor çünkü yasaya bu tür alanların “riskli alan” ilan edilmelerini ve yıkımlarını kolaylaştıran yeni kriterler eklenmiş. Özellikle kitlesel göç alan büyük kentlerde zaman içinde mülkiyet veya hak sahipliği belgelerinin çok çeşitli, muğlak ve karmaşık hale geldiği düşünülürse, bu tür bölgelerde ciddi bir kaosun ortaya çıkacağını ve mağduriyetlerin katlanarak artacağını söylemek yanlış olmaz.
BU SÖYLEŞİNİN TAMAMINI MESELE DERGİSİNİN ARALIK SAYISINDA OKUYABİLİRSİNİZ