“2020 yılı kimimizin birbiriyle mesafesinin arttığı, kimimizin de kendisiyle mesafesinin azaldığı bir yıl oldu, oluyor. Ve bizler, türlü türlü krize ve damgalanmaya alışkın lubunyalar olarak tam gaz bir araya geliyor, örgütleniyor, şarkı söylüyor, sexting yapıyor, gullüm alıkıyor, varlığımızı ve bir aradalığımızı kutluyor ve diyoruz ki: “BEN NEREDEYİM”.
Yönelimler, kimlikler, performanslar ve oluşlar nehrinde yıkanarak temaşa eden ya da nehre hiç girmeyip güneşlenen lubunyalar olarak diyoruz ki, bu nehirde, bu şehirde “ben neredeyim”. Salgında hayatlarını heteroseksizmle çevrili atanmış aile evlerine sığdıramayanlar, güvencesiz ve sömürüye dayalı işlerde çalıştırılan, salgında işinden olan, beldesiz kalan gacılar; özgürlükleri derdest edilmiş, virüse serbest, insana yasak sınırlarda daha güvenli bir hayat özlemindeki LGBTİ+’lar olarak soruyoruz: “Ben neredeyim”.
Rujları sürdük, ojeler tamam; straponlar belde, bıyıklar yaman; kimimiz kıllı kimimiz parlak, kimimiz nonoş kimimiz godoş… Maskeler çeşitli… Her gün gibi bugünlerde de… gökte gördük köprüyü, rengi yedi türlüyü!
en kötü alışkanlığım alışmak
akmaya, adapte olmaya.
pencere arasından sızıp,
farklı ekran ışıklarıyla aydınlanmış suretlere düşüyorum
aynı görüntüye bakıyorlar,
çizgilerle birbirinden ayrılmış, ekrandaki kutucuklara sığdırdığım
ve düştüğüm bambaşka suretler içlerinde,
ev dedikleri bambaşka yerlerdeler hepsi…
ben neredeyim?
koskocaman yüksek bir binanın
28. katındayım bu kez.
beyaz saçları, mavi âmâ gözleri,
but tutar bir lubunya…
şirkette sosyalleşebildiği anlarda ibne torunundan bahsediyor,
pür dikkat dinliyor tüm iş arkadaşlarının tepkisini.
güven duyduğu birisini arıyor kulakları;
ki açılabilsin.
“torunum yok
evlenmedim
ve hikayedeki ibne benim.”
ben neredeyim,
kimi duvarlı kimi duvarsız,
her harfin tipi farklı kodeslerinde.
bir gün ibne bir gün dönme
bir erkek wc bir kadın wc
havalandırma saatinin belalı barbisi, persona non grata abisi…
yaylalara çıkmış bazı insanlar
kiminin ellerinde çapalar, kiminin kitaplar
yeniden başlamak için doğadalar.
ben neredeyim?
her daim kot giyerim
kıvrım kıvrım… yapışkan.
latex sıyrıldıkça deriden, ulaşıyorum, tene düşüyorum. bu ten kendini adlandırmıyor,
sadece
var oluyor.
tıpkı yan sokaktaki anaokulunun
rengarenk halısının üstünde
oyuncaklarla oynayan
o çocuk gibi.
boğaz sularında,
sabaha karşı bayram sokak’taki kahkahalarda
gece yarısı caddelerde
yankılanan topuklu seslerindeyim.
gacılara kapanan kepenklerin tam önünden bir yol uzanıyor,
pürtelaş’tan podyumlara
oradan hastanelere, mahkemelere
bir sokakta değil, tüm kentteyim.
günü sonlandırıyorum yine doğarak,
masada yarım bir naciye,
gecenin beldesi
ve yanında telefon.
gelen mesaj:
“seni çırılçıplak görmek, her yanını inek gibi yalamak istiyorum
özgür bir inek gibi!”
dünya sıcak,
daha da sıcak olacak, kayıkları hazırlayın!
sular ve transfeminizm yükseliyor!”