Sanatçı Jülide Kural’ın, Selahattin Demirtaş’ın öykülerinden oluşan okuma tiyatrosunu Başak Demirtaş, Selvi Kılıçdaroğlu ve Dilek İmamoğlu ile birlikte izleyecek.
Beethoven'ın Fidelio'su Türkiye'deki siyasi tutukluları anlattı
Bonn Tiyatro ve Operası, Beethoven’ın Fidelio adlı operasını Türkiye’deki siyasi tutuklulara adadı. Ahmet Altan’dan Demirtaş’a tutukluların serbest bırakılması talep edilirken Merkel'e yollanacak kartpostallar dağıtıldı.
“Being Faust-Enter Mephisto” – Ya tüm Faustlar toplansa?
23.İstanbul Tiyatro Festivali’nde merak ettiğim oyunlardan biri Goethe’nin Faust eserini dijital çağda yeniden düşünmek üzere kurgulanmış Being Faust-Enter Mephisto’ydu. Dünyaya dair daha fazlasını bilme, şeylerin özüne varma tutkusuyla şeytanla anlaşma yapan Faust’ın hikâyesi Benjamin von Blomberg’in uyarlaması ve Peter Lee’nin sahnelemesinde sözcüğün her manasıyla oyun olarak tasarlanmış.
Oyuncular Sendikası'ndan "sansürü önleme" projesi
Oyuncular Sendikası, “2020 yılında sansür ve engellemelerle mücadelemizi bir adım ileri taşıyoruz” diyerek “Türkiye’de Görsel, İşitsel ve Sahne Sanatları Alanında Sansürün Takibi ve Önlenmesi Projesi”ni hayata geçirdi. 2020’de uygulamaya başlanacak olan proje kapsamında, sansür ve engellemeleri daha görünür kılmak ve buna karşı birlikte mücadele etmek amaçlanıyor.
Bu dünya Sahibinden Kiralık, günü gelince boşaltacağız ki yenisi gelsin
Festivalin yerli keşiflerinden biri de Sahibinden Kiralık oyunu oldu. Yıllar önce yazdığı ancak Türkiye’de oynanmasını istemediği için oyunu bunca yıl bekleten Özen Yula ile yönetmen/sahne tasarımı ve videoyu yapan Melis Tezkan ve Okan Urun, oyuncular Meral Çetinkaya, Ozan Güçlü, Yusuf Sefaoğlu, Semi Sırtıkkızıl, Zeynep Su Topal, Ertuğrul Aytaç Uşun, Cem Baza, ışığı tasarlayan Cem Yılmazer, sesi tasarlayan Ömer Sarıgedik, kostüm ve dekor asistanlığını yapan Ünal Bostancı sanki yıllardır bu oyunda buluşmayı bekliyorlarmış gibiydi.
Olaylı ve Cep Telefonlu bir tiyatro gecesinden notlar…
Devlet Tiyatroları İstanbul sahnelerindeki Karmakarışık isimli İngiliz komedisini izlemek üzere koltuğuma oturdum.
Bu kez, en ön sıradayım, A sırası koltuk 5; güzel…
Oyun dekoruyla aramda birkaç adım var, ha desem sahnedeyim yani.
Böylesi zor bulunur Hind kumaşı!
"Arka sıralar da olmak da vardı, şimdi" diye kendimle hasbi geçiyordum.
Diyelim ki, 5.sıradasın, oturdun, sağındaki cep telefonu açtı, instagrama bakıyor.
Öndekinin cebi de açık, o da face’de geziniyor.
Mesaj yazanı, dolar piyasasına bakanı, arada sahnenin fotoğrafını çekeni, utanmadan videoya alanı, hepsi bir arada…
Bir keresinde fısıldayarak telefonla konuşanı dahi görmüştüm...
İşte bu kez koltuk aralarında yanıp sönen ekran ışıklarına takılmadan rahat rahat oyun izleyebilecektim.
Mâkus talih beni ve sahnedeki oyunculardan Erkan Taşdöğen’ı yakalamakta gecikmeyecektir; heyhat!
İşte hikâyesi:
Müjdat Gezen'den Pera'nın yarım asırlık eğlence hayatı
Müjdat Gezen’in yazıp yönettiği, aynı zamanda rol aldığı Pera Müzikali 13 Ocak’ta TİM Show Center'da sahnede olacak. Müzikalde Gezen’in yanı sıra Cüneyt Arkın, Gönül Yazar ve Kayhan Yıldızoğlu gibi isimler yer alacak.
23. İstanbul Tiyatro Festivali sona erdi
İKSV tarafından 13 Kasım-1 Aralık tarihlerinde düzenlenen 23. İstanbul Tiyatro Festivali perdelerini kapadı. Gösterimleri kadar ücretsiz yan etkinlikleri de büyük ilgi gören festivali 23 bine varan tiyatrosever takip etti.
Tiyatro Kooperatifi ilk genel kurulunu yaptı
Türkiye’de ve dünyada bir ilk olması, özgün yapısı ve hedefleriyle dikkat çeken Tiyatro Kooperatifi, 11 Kasım’da birinci olağan genel kurulunu gerçekleştirdi. Kurulda yapılan oylama sonucunda; kooperatifin yeni yönetim kurulu başkanı Iraz Yöntem, başkan yardımcısı Yeşim Özsoy oldu. Yönetim kurulu üyeliklerine ise Mert Fırat, Ersin Umut Güler ve Muharrem Uğurlu seçildi.
BÜO'nun 80’lerdeki efsane kadrosu sahnelere dönüyor
80’lerin ortalarında BÜO’da birlikte tiyatro yapmış, aynı sahnenin tozunu yutmuş isimlerden oluşan bir grup Boğaziçili oyuncu, yıllar sonra bir araya geldi. Yeniden tiyatro yapmaya başlayan BÜO’lular ile birlikte aynı zamanda İstanbul sanat hayatına Art Niyet adıyla yeni bir tiyatro ve gösteri sanatları topluluğu da katıldı.
“Zabel” oyununa gidooor musunuz?
Geçen akşamların biriydi: Oyundan çıkıyoruz; Fransız Sainte Pulcherie Lisesinin İtalyan Sahneli salonundan...
“Çıkıyoruz”, dediğime bakılınca birlikte olduklarım bulunuyor.
Gerçi 40-50 kadar biletli izleyici de çıkıyor oyun bitiminde, orada kalacak halleri yok ya; Çukurlu Çeşme Sokağına ve oradan İstiklal Caddesine karışıp kendi hayatlarına devam etmek üzeredir herkes...
Birlikte tiyatro izlemeye gittiğimiz ekip Mesele Kitap derginin eski kadrosu; şimdiki mesele121 adresinde web yayını sürdürenler...
Aslı ve Kemal Sarıoğlu’yla ben.
Oyunun adı Zabel!
Sibel yani; Ermenice...
Çıkışta hep yaparız ya, birbirimize soruyoruz:
“Oyunu nasıl buldunuz?”
Tiyatro sanatçısı Özdemir Nutku hayatını kaybetti
İzmir’de bir süredir yoğun bakımda olan usta tiyatro sanatçısı Prof. Dr. Özdemir Nutku, kalp yetmezliği nedeniyle hayatını kaybetti. 88 yaşında hayata gözlerini yuman Nutku’nun cenaze töreni 10 Kasım Pazar günü yapılacak.
'Hep Sonradan' ikinci sezonu Ahmet Kaya'nın doğum gününde açacak
Müzikli oyun Hep Sonradan ikinci sezonuna Ahmet Kaya’nın doğum günü olan 28 Ekim’de Uniq Hall’de başlıyor. Bir sürgün hikâyesi olan Hep Sonradan Kardeş Türküler’in canlı olarak seslendirdiği Ahmet Kaya şarkıları eşliğinde sahneleniyor.
Kadıköy Tiyatro Şenliği dördüncü kez tiyatroseverlerle
Kadıköy Tiyatroları Platformu’nun Kadıköy Belediyesi desteğiyle düzenlediği 4. Kadıköy Tiyatro Şenliği başlıyor. Bu yıl kaybettiğimiz usta tiyatrocu Enis Fosforoğlu anısına gerçekleşecek şenlikte 17 yetişkin oyunu, 5 çocuk oyunu 12 Seminer ve atölye yer alıyor.
Hakikat sahnesi Van’da perdelerini açıyor
İlki geçtiğimiz yıl 13-21 Ekim tarihleri arasında düzenlenen Van Tiyatro Festivali bu yıl ikinci kez perdelerini açıyor. Tiyatro Mencel tarafından “Hakikat sahnesinde sen de bir replik söyle” temasıyla gerçekleştirilen festival, 10 Ekim’de Zargotin Zargotin E adlı oyun ile başlayacak.
40 m2’de sıkışmış bir DELİ
Bir deliyle tanıştım; tiyatroda...
Oyuncuydu yahut deliyi oynamak üzere kulis odasında provasını yapan bir “deli oyuncuydu.”
Orası, delinin oynadığı yer eskiden bir su dağıtım deposuymuş; Kadıköyü’nde.
Sonradan tiyatroya çevrilmiş.
40 m2'lik diyebileceğim o küçük mekânı bir oda tiyatrosuna çevirmek çabası da tiyatro severlere ait bir tür delilik aslında ama ben bunu işitince tiyatrocumuzun yüzüne vurmadım.
Ne de olsa bir Deli idi, ne olur ne olmaz...
Baştan sona, pek çok ayrıntıyı tasarlayarak bu mekânı bir seyir yerine çevirmiş, Togay ve Damla Kılıçoğlu çifti.
Gittik, Erasmus’un Deliliğe Övgü eserinden yorumlanarak uyarlanmış tek kişilik bir gösteriyi izledik, deliliğin yüceliğini bir kez daha gördük.
Böyle Buyurdu Zerdüşt sahneye taşındı
Altkat Sanat Tiyatrosu, Friedrich Nietzsche’nin “Böyle Buyurdu Zerdüşt” eserini sahneye taşıdı. Gülriz Sururi-Engin Cezzar Teşvik Ödülü desteğiyle Müge Saut tarafından uyarlanan oyun 12 Ekim’de Altkat Sanat’ta prömiyer yapacak. Oyun ekim ve kasım aylarında Anadolu turnesine çıkacak.
Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatro Teşvik Ödülü üç topluluğa
İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından verilen Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatro Teşvik Ödülü'nün 2019 yılı sahipleri belli oldu. Başvuru yapan topluluklar arasından Tiyatro D22, Bam İstanbul ve Tiyatro BeReZe 2019 yılı Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatro Teşvik Ödülü'ne değer görüldü.
Ebru Nihan Celkan’ın “Last Park Standing” oyunu Almanya’da
Tiyatronun üretken isimlerinden Ebru Nihan Celkan’ın kaleme aldığı son tiyatro metni “Last Park Standing” (Benimle Gelir Misin?) Almanya’da Schauspiel Stuttgart tarafından sahneye taşınıyor.
Esmeray: Sanat ve Dayanışma Yaşatır!
Amatör tiyatro yaşamı 12 yıl önce başlayan ve uzun yıllardır profesyonel olarak tiyatro yapmaya devam eden feminist sanatçı Esmeray “Sanatın ve tiyatronun insanlar üzerinde yarattığı büyülü etki, tiyatroyu benim için vazgeçilmez kıldı” diyor. Son oyunu sahneleyebilmek için başlattığı kampanyaya destek bekliyor.
Ebru Nihan Celkan’ı Almancada S. Fischer temsil edecek
Almanya’nın en saygın yayınevlerinden biri olan S. Fischer Verlage, oyun yazarı Ebru Nihan Celkan’ın 12 oyununun Alman dilleri konuşulan ülkelerde temsil hakkı için sözleşme imzaladı.
Türkçesiyle söylemesi bile zor!
Bir sahne sanatı örneği: The Vagina Monolog!
“Number 1” dedikleri gibi Batıda feminizmin en başta gelen anlatılarından biridir.
Tek kişilik tiyatro gösterisi olarak yazıldı.
Amerikan tiyatro tarihinde geçen yüzyılın en başta gelen 25 eseri arasında yer aldı.
Türkçeye 2006’da çevrilmiştir; Pegasus Yayınları basmış.
Türkçe karşılığıyla söylemesi, çevirmesi bile zor.
“Leyla’nın Evi” son misafirlerini ağırlayacak
Zülfü Livaneli’inin aynı adlı romanından “Leyla’nın Evi” oyunu 24 Mayıs’ta son kez seyirci karşısına çıkacak. 9 yıldır sahnelenen oyunun yönetmeni Nedim Saban, “Bazı koşulların zorlaması nedeniyle, gelecek yıl üzülerek de olsa repertuvarımızda yer alamayacak gibi görünüyor” dedi.
Annemin Almanya Masalı: Ekonomik göçe içerden bir bakış
Göç kelimesi her zaman negatif bir çağrışım yaratır. Görseldir. Görselin içinde ait olduğu mekandan -kendi isteminden bağımsız- ayrılan insanın resmi vardır. O resme dikkatli baktığınızda göç edenin korkularını, kaygılarını, bir mekandan uzaklaşıp öteki mekana yaklaşırken yaşadığı bilinmezliği farkedersiniz.
“Tek başıma girdiğim koğuşumdan 15 oyuncu ile çıkacağım”
İzmir Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan Yenikapı Tiyatrosu oyuncusu Nazlı Masatçı, kendisini ziyaret eden CHP İzmir Milletvekili Kani Beko’ya “Tek başıma girdiğim koğuşumdan 15 oyuncu adayı ile çıkacağım” notunu paylaştı.
İmamoğlu’ndan Muammer Karaca Tiyatrosu müjdesi
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, 2012 yılında olası bir depremde yıkılma riski taşıdığı gerekçesiyle kapatılan Muammer Karaca Tiyatrosu’nun aslına uygun olarak yenileneceğini duyurdu.
Macbeth’in cadılarından Lecoq’un Bufonesk cadılarına çarşafların kanlı tarihi
Şatonun Altında; saçları başları darmadağınık, dudakları kurumuş, yamuk yumuk bedenleri ile günümüzde üzerimize üzerimize akan ‘güzellik’, norm beden dayatmalarını yerle bir eden iki bufon cadı ile karşılıyor, bizi. Öyle kadın, cadı karışımı bir şeyler ki; bu bedenleri kafamızda bir yere oturtamıyoruz; hani kutsal diye sarıp kapatsan sarılmaz; ‘güzellik’ diye sergilesen sergilenmez. Bu halleriyle kadın bedeninin üzerine eklemlenmiş bütün normları alaşağı ediveriyorlar. Norm değiller, güzel değiller, akıllı da deli de değiller… Tuhaf ve irrite ediciler… Bunlar yaşanmış tüm zamanlardaki şatoların altından, ortaçağda yakılan cadıların küllerinden sahneye fırlamış cadılardır: May ve Poe.
Teneffüs zili çaldı, Tiyatro başladı
Balat’ta, şimdi neredeyse virâneye döndü dönecek gibi görünen, fakat içinde yüz otuz sekiz yıllık talebe ruhu barındıran metruk bir okul var.
Yoakimyon Rum Kız Lisesi!
20.yy başlarında beş yüzden fazla İstanbullu Rum kızına eğitim veren lise, 1980’lerin ortasında talebe bulamaz olunca, kapatılmış; lodosa, farelere, rutubete terk edilmiştir.
Sonra tiyatroda deneyim ve yenilik peşinde koşan bir grup idealist sanatçı ve entelektüel tarafından keşfedilmiş.
Orası üç yıldır tiyatro sahnesidir.
Yoakimyon’u kiralayan bu tiyatro âşıkları mekânın ruhunu bozmadan, tek bir çivisine ilişmeden, olabilecek en yeterli bakımla binanın kapısını seyirciye o zamandan beri açıyor.
Balat Monologlar Müzesi adını almış eski Rum Kız Lisesinde, sekiz sınıfta eşzamanlı birer oyun ayakta izleniyor; tek kişilik oyunlar...
“Cadının Bohçası” Boğaziçi’nde açılacak
Trans aktivist ve oyuncu Esmeray, tek kişilik oyunu “Cadının Bohçası”nı 16 Nisan’da Boğaziçi Üniversitesi’nde sahneleyecek.
Süper İyi Günler
Tiyatro empati kurmanın öğrenildiği yerdir.
Tiyatro; İnsanı anlamak için insanın insana oyun oynadığı yer...
Homo Ludens’tir insan, oynayan tek canlıdır.
Hiçbir kedi köpek kendi cinsini taklit etmez; insan eder ama...
İnsanın taklit gücü tiyatroda anlaşılıyor, en iyisinden...
Eğer tiyatromuzun usta ismi Nedim Saban’ın yönettiği Süper İyi Günler başlıklı oyuna giderseniz, empatiyi ve taklidin yapılan taklidini izleyip Christopher’la tanışırsınız.
Otizm ~ Asperger Sendromuyla yaşayan 16 yaşındaki Christopher’ın taklit edeceği kimse yok; o kendini yaşıyor, kendi taklidini yapabiliyor sadece...
Ondan başka herkes bir başkasını taklit edebilirken, elinden geleni sadece ve mutlak olarak bu kadarı!
80 gün 2 saate sığar mı?
Bir tiyatro sahnesinde, oyuncular, eseri kendileri için oynuyorsa, bundan iyisi Şam’da kayısı!
Ne oyunlar, piyesler, operalar ve operetler izledik; oyuncu vazifesini yapmaya gelmiş memur gibiydi.
Ne çok tiyatrolar seyrettik, oyuncusunun samimiyeti gözlerinden okunuyordu.
İşte o oyunlar ki, sahneye çıkan ¨teyatoracılar¨ seyirciyi âdeta unutup oyunu baştan sona kendilerine ait zevk-û sefa için temsil eder.
Zaten tiyatro dediğin iki kalas bir heves, değil midir?
Vallahi öyledir.
Son zamanların heves dolu oyunlardan birisi de, Devlet Tiyatrosu’nun mahir ve marifetli, kabiliyetli ve hazırcevap oyuncularının eseriydi; gittik, izledik:
80 Günde Devr-i Âlem!
Can’ın Kaderle İmtihanı
Handan: Kaç yıldır birlikte tiyatroya gidiyoruz, eleştirmenlerle oyun seyrederken yarı eleştirmen oldun neredeyse. Yaptığın yorumları başkaları da duysun istiyorum bazen. Bu sezon gittiklerimiz arasında konuşmak istediğin var mı?
Kosovalı Peer Gynt için yeni bir hayat mümkün mü?
Sahnede bir parça soğan, demir yığını ve gaz bulutu. Ellerinde bavullar her ân gitmeye, yola çıkmaya hazır, kaygılı, telaşlı, korkulu insanlar. Sokakları tanınmaz, acılı, kaotik bir yere çeviren şu bitmez gaz bulutu ve çatışmaların içinde direnenler, yine aynı insanlar. Yerlere saçılmış, her ihtimale karşı ceplerde saklanan soğanlar sadece göz yaşartıcı gazın değil hayatın tüm acısını dindiren bir panzehir, bir direniş silahı. Demir kafeslerden kurulmuş, sınırları baştan çizilmiş, kapalı, kasvetli bir dünya burası. Bu dünyanın içinde gezinen türküler, ninniler, bir annenin yıllar süren çilesi, kırmızı yün örgüsü. Peki, bu gaz bulutunun içinde bir başka dünyanın, “baştan, yeni bir hayatın” imkânı var mı?
Alafranga Alaturka Müzikal
Türk Tiyatrosunda müzikallere sıkça rast gelinemiyor.
Bir tiyatro sezonunda, bazen, yeni bir müzikal sahnesi kurulmamış bile bulunuyor hatta eskilerden tekrar edileni dahi görülmüyor.
Yıllardır Lüküs Hayat operetine hasret kaldığımızı sitemle duyuralım; bu arada...
Müzikalin yapım süreci, tekniği, sahnelenmesi zor olduğundan mıdır nedir, bu bilinmez; tiyatro kuramcılarına söz düşer!
New York’da Broadway, Londra’da Piccadily, Paris’te Macau, Moskova’da Teatralnaya Ploschad tiyatro bölgelerinde müzikalden geçilmiyorken, Türkiye’de [Taksim’de?!] yılda bir iki müzikal gösterime çıksa, bize bayram havası...
Sezon neredeyse müzikalsiz geçiyor derken yeni yapılmış hârika bir müzikal oyun tiyatro-severlerin yüreğini hoplattı:
“Felâtun Bey ile Râkım Efendi”
Ahmet Kaya, yaşamından kesitlerle tiyatro sahnesinde
Türkiye’nin en güçlü sesleri arasında yerini almış sanatçı Ahmet Kaya’nın hem eserlerinin hem de yaşamından kesitlerin yer aldığı müzikli tiyatro oyunu ‘Hep Sonradan’ için geri sayım başladı. ‘Hep Sonradan’, Paris’te sürgünde yaşayan Salih’in, hastalığından dolayı çocukluk arkadaşı olan Ahmet Kaya’yı ve müziklerini unutmama, hatırlama çabası üzerinden çarpıcı bir hikayeleştirme ile sahnede olacak.
Tanıdık ve Saklı Kadın Hikâyeleri
Hâlâ kadınları konuşuyorlar. Cinayete kurban gidenleri, hamileyken sokağa çıkması ayıp karşılananları, pembe otobüse binmesi gerekenleri, eski eş-sevgilinişanlı tarafından öldürülen, faillerinin cezasız kaldığı kadınları, anne olmaları gerektiğini, ne giyip ne giymeyeceklerini konuşup duruyor erkekler. Kadınlar da kendilerini konuşuyorlar; sokakta, sahnede, internette, konser salonunda ve daha nice yerde.
Yalan ve Hıçkırık
Broadway müzikallerini Türkçeye kazandırmak, Türkçe söylemek zor iş!
Her şeyden evvel Amerikan esprilerine dil döndürmesi zor...
Mesela, oyunda olur olmaz, soğuk ve rahatsız edici gülen bir karakter var, “Kahkahaya çalışıyorum” diyor; bu şakanın Amerikan kültürü dışında bilinmesi güçtür.
Bu güçlüklere karşın iki Amerikan tiyatro yazarının kaleminden çıkmış bir müzikal, İstanbuL’da kendi sahnesi olmayan, göçebe kalmış Devlet Tiyatrosu elinde gayet güzel sahnelenmiştir:
Günün Çorbası bu yılın en iyi müzikalidir; sahi başkası da var mıydı?
Sahnede Uzlaşamadık!
Uzlaşmak gerçekten mümkün müdür, uzlaşı sağlandığında tarafların arasında hâlen hâl olmamış bir alan geriye kalır mı?
Eğer tek tek bireylerin, bizlerin yaşamı sabahtan akşama uzlaşıyla geçiyorsa, bir şeylere razı oluyor, kendimizce buna da uzlaşı diyorsak, mutlak anlamıyla bu bir uzlaşma mıdır?
Uzlaşının kendisinde bir uzlaşmazlık imkânı var mıdır?
İşte bu ve bunun çevresinde dönen birçok sorunun yanıtını bilimsel disiplinler arasında gezinip, ister psikolojiden isterseniz sosyal bilimlerin uygun bulduğunuz hangi yöntemi olursa olsun uygulayıp arayabilirsiniz; ama geride hep uzlaşılmamış, belki anlaşılmamış bir şey kalacaktır.
Bana kalırsa, metafizik bir duygulanımla, uzlaşmayı kavramak üzere tiyatroya gitmeli.
Tiyatro bilir bunun yanıtını ve sizin için bu meselenin bam teline basacaktır.
Nihayet Makamı ya da “kadınlar, aşklar, şarkılar” üzerine bir hikâye
İstanbul sahnelerinde kadınların hayal(et)leri dolaşıyor, özellikle de ilhamını hayattan, yaşanmış kadın hikâyelerinden alanlar.
Matruşka Değil, Adı Yufka Olmalıydı!
“Bir Oyun izledim hayatım değişti”, diyemeyeceğiniz türden, soap tiyatro eserleri başına koymanız gerekecek birisini, İstanbul Şehir Tiyatroları, Darülbedayi sahneleri sergiliyor:
Matruşka!
Oyun birkaç sezondur perde açıyor, zaten tek perdedir, çarçabuk da bitiyor, tadı damağınızda kalıyor.
Cici, azıcık da hoppa fakat hakkını yememeli, aile görgüsü de görmüş bir genç kadın rolündeki oyuncuyla, onu baştan çıkartan azıcık olgunlaşmış evli bir erkeğin diyaloglarına dayanıyor.
Eğlendiriyor lakin bütün bunların bize mesajı nedir, sorusunu da açıkta, ortada bırakıyor.
"Meçhul Paşa" prömiyer için gün sayıyor
Siyasi mizah gazetesi Markopaşa’nın serüveni Tiyatroadam’ın yeni oyunu Meçhul Paşa ile sahneye taşınıyor. Erdem Akakçe, Bülent Çolak ve Fatih Koyunoğlu’nun oynadığı Meçhul Paşa, 13 Kasım’da ilk defa seyirci ile buluşacak.