Leyla Güven 55 yaşında, Kürt siyasi hareketinde aktif rol oynamış, hayatının büyük bölümünü hak ve kadın mücadelesine ayırmış bir politikacı. 22 Ocak 2018’de gözaltına alındığında Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eş Başkanı’ydı. Hükümetin Afrin operasyonuna karşı açıklamaları üzerine, “Örgüt kurduğu ve yönettiği” iddiasıyla 31 Ocak 2018’de tutuklandı.
"Çalışma ve yurt dışı yasakları açlığa mahkum ediyor"
Mağdurlar İçin Adalet Topluluğu, dört bine yakın OHAL mağduruyla görüşerek bir rapor hazırladı. OHAL ve devamındaki süreçte mağdurlar ve yakınlarının hukuk ve iş güvencelerinin ellerinden alındığı belirtilen raporda “Çalışma ve yurt dışı yasakları ile" insanların açlığa mahkum edildiğine dikkat çekilerek, "Bu durum, Nazi dönemi Almanyasında Yahudilere karşı uygulanan ‘nefret suçu’ tanımına girebilecek cezalandırma ve uygulamalara benzemektedir” görüşüne yer veriliyor.
"İstasyon: İstanbul Ansiklopedisi" SALT Beyoğlu'nda açıldı
SALT Beyoğlu’nun giriş mekânı Forum’da kurulan İstasyon: İstanbul Ansiklopedisi kapsamında, tarihçi ve romancı Reşad Ekrem Koçu’nun (1905-1975) şehre dair 30 yıllık bu kapsamlı ve benzersiz araştırması incelemeye açılacak. Koçu hayattayken ancak G harfine kadar basılabilmiş olan 11 cildin içeriği, Forum ve Açık Sinema’da sunum, söyleşi ve atölyelerle yorumlanırken dileyen katılımcılar ciltleri tarayarak “Ada”dan “Gökçınar”a maddelerin künye yazımına katkı sağlayabilecek. İstasyon’da, Koçu tarafından İstanbul üzerine kaleme alınmış diğer eserlerin yanı sıra, şehrin tarihine ilişkin seçili yayınlara yer verilecek.
İZBAN Grevi ve çok yönlü grev düşmanlığı
İzmir Banliyö Taşımacılığı Sistemi AŞ'ye (İZBAN) bağlı iş yerlerinde uygulanmakta olan grev, 29’uncu gününde ‘60 gün süreyle ertelendi’ fiilen grev yapılamaz hale geldi.
“LGBTİ bireyler iş hayatında cinsel kimliklerini gizlemek zorunda"
Kaos GL'nin bu yıl Kadir Has Üniversitesi ile yürüttüğü kamu ve özel sektör çalışanı LGBTİ'ler araştırma sonuçları açıklandı: Kimliğini gizlemek zorunda kalmak ve ayrımcılık sarmalı!
Şirin Tekeli Araştırma Ödülü sahiplerini buldu
SU Gender tarafından demokrasi, akademik özgürlük, toplumsal cinsiyet eşitliği ve feminizm alanlarında öncü çalışmalar yapan Şirin Tekeli anısına düzenlenen “Şirin Tekeli Araştırma Ödülü” 2018 yılı sahiplerini buldu. Ödül töreni, Şirin Tekeli’nin bıraktığı zengin mirasın yaşaması, paylaşılması ve çeşitlenmesi amacıyla düzenlenen konferans kapsamında yapıldı.
2019 Kadın Ajandası çıktı
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu'nun 2019 Kadın Ajandası çıktı. Kendinize, arkadaşlarınıza, çalışanlarınıza hediye alarak mücadeleye destek olabilirsiniz. 2019 dayanışma yılı olsun! Satın almak için tıklayın
Yurttaşı nasıl bilirsiniz?
Türkçedeki 'yurttaş' Fransızca citoyen'in çevirisi sayılabilir ama pek öyle değil. Büyük Türkçe Sözlükte yurttaş: "Yurtları veya duyguları aynı olanlardan biri" olarak tanımlanıyor. Oysa, Fransızcadaki citoyen, Sitedeki yaşama kendi isteği, kendi arzusuyla katılan birey" anlamına geliyor ki, oradaki site de devlettir. Diğer yurttaşlarla birlikte kanunlar yapan, seçen ve duruma göre seçilendir. Eğer kanun yapansa, yaptığı kanunlara uyması da gerekecektir ki, ona da civisme deniyor. Mesela hiç kimse vergi vermezse, kentin su şebekesi olmaz, hastane olmaz, okul olmaz, sokaklar aydınlatılamaz, vb. Tüm bu hizmetlerin yapılabilmesi için devlete para lazımdır.
23,5 Hrant Dink Hafıza Mekânı Nisan 2019’da açılacak
19 Ocak 2007’de Hrant Dink’in öldürülmesiyle toplumsal hafızada özel bir yer edinen İstanbul Şişli’de bulunan Sebat Apartmanı’ndaki Agos gazetesinin eski çalışma ofisi hafıza mekânına dönüştürülüyor.
Demirtaş: "En güçlü cevabı vereceğiz"
Edirne Cezaevi’nde bulunan Selahattin Demirtaş, Mezopotamya Ajansından Berivan Altan'a verdiği röportajda 6-8 Ekim’den ‘Çözüm Süreci’ne, ‘4 Kasım Darbesi’nden AKP ile MHP arasındaki çatlağa dair değerlendirmelerde bulundu.
Nafaka konusunda gerçekler ve yalanlar
Son günlerde kamuoyunda mevcut nafaka uygulamaları ile ilgili çarpıtılmış ve gerçek olmayan bilgiler vererek yanlış algı yaratılmaya çalışıldığını gözlemleyen Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı yanlış bilgilerin yayılmasına mahal vermemek adına nafaka ile ilgili çok bilinmeyen doğruları paylaştı.
"Üzgün" sendika başkanı ve bir anekdot
1980 öncesinde bir sendikanın eğitim etkinliği dahilinde Ankara'dan İzmir'e gitmiştim. HAVAŞ servisinden indikten sonra bir taksiye bindim ve sendikanın adresini taksi şoförüne verdim. Sendika, betonla kaplı genişçe bir avlu içindeydi. Siyah bir Mercedes araba hızla önümüze geçip durdu, arabadan hışımla inen şoför arka kapıyı açtı, orta yaşlı tıknaz 'şık giyimli' adam indi ve hızla binaya girdiler.
Seçim Kararı, "Çöküşün" İtirafıdır...
Şu an itibariyle Türkiye'deki rejim, adı konmamış bir dinci despotizmdir... Son seçim hamlesiyle dinci despotizm kurumsallaştırılmak, kalıcılaştırılmak isteniyor. Artık Türkiye yönetilebilir olmaktan çıkmış bulunuyor... Yönetemiyorlar ve yönetemeyecekler... O halde neden ve nasıl bir 'çöküş tablosu' ortaya çıktı? Neden araç patinaj yapıyor sorularıyla devam edebiliriz.
"Türkiye gider Mersine, eller gider tersine": Akkuyu/Sinop...
"Herhangi bir yere termik santral mi kurulması, yoksa fidanlık mı yapılmasına yöre halkı değil de, "uzmanlar" ve "bilim adamları" karar verdiği sürece, bilim ve teknolojinin bir baskı ve sömürü aracı olarak kullanılmasının önüne geçilemez".*
Paradigmanın İflası, s. 219
Nevin Yıldırım ve Çilem Doğan davalarında suç ve ceza
Kadın ve şiddet kelimeleri yan yana geldiğinde, çoğunlukla kadını kurban/mağdur rolünde, yani şiddetten etkilenen bir nesne olarak görürüz. Ancak yakın zamanda yaşanan bazı tekil olaylar bilinen bu gerçeğe başka taraftan bakmamıza sebep oldu/oluyor. Bu tekil olaylardan biri de geçtiğimiz günlerde (22 Mart) aldığı cezayla yeniden gündeme gelen Nevin Yıldırım davası.
13. Karaburun Bilim Kongresi çağrısı yayınlandı: "Ne yapmalı?"
V. İ. Lenin 1901 yılında yazıp bir yıl sonra yayımladığı Ne Yapmalı kitabında Rusya’daki işçi sınıfı hareketinin “yakıcı sorunlar”ını saptamıştı. Sorunları belki her zamankinden ve her yerdekinden daha “yakıcı” hisseden Türkiye koşullarında, sosyalizm tarihinin bu kült metnine dönüp baktığımızda görüyoruz ki orada tartışılan sorunlar hâlâ bütün yakıcılığıyla sosyal ve siyasal yaşamımızın her bir alanına değiyor.
Muhalefet aklını başına almazsa....
Müslüman Kardeşlerin Türkiye versiyonu olan Politik İslamcı AKP, her ne surette olursa olsun, iktidarı bırakmak istemiyor. İki nedenle: Birincisi, geride kalan 15-16 yılda sömürünün, yağma ve talanın tadına öylesine vardılar ki, ballı böreği bırakmak istemiyorlar; ikincisi, iktidardan düştükleri anda mutlaka yargılanacaklarını, hesap vereceklerini biliyorlar... Lâkin, oy tabanı eriyor ve AKP'nin seçimi kazanması, %50 sınırını aşması artık mümkün değil...
Anadolu Kadınının Selfisi
Daha Köln'e yerleştiğim ilk aylarda duyduğum bir isim; LyLy... Bu Heumark´ta bir restoran. Oldukça merkezi ve Dom katedraline de yakın olmasından dolayı eylem ya da etkinliklerden sonra bir şeyler yemek - içmek için gidilen bir mekan. İşte Gülperi ablayı LyLy´de tanıdım. Arkadaşlar onun restoranın sahibi olduğunu söylediler. Ne zaman oraya gitsem gülümseyerek her masada herkesle tokalaşıp hal-hatır sorduğuna defalarca tanık oldum. İnsanlarla ilişkisinde elbette ki bir incelik var tabi, ama daha ilk karşılaşmada dikkat çeken bizim o tarafın(doğu) kadınlarına has özellikleri... Dersimli Gülperi abla, Ovacıklı...
‘Milli ve Yerli’ demokrasi olmaz ama diktatörlük olur
Milli ve Yerli politikanın ortaya çıkışının bugünkü nedeni Kürtlerin siyaset sahnesinde giderek artan bir güce ulaşması, Türk demokratik çevreleriyle, soluyla buluşmuş olmasıdır. 1970’lerde Milliyetçi Cephe’nin ortaya çıkışı ise, solun ve komünist hareketlerin güçlenmesiydi; Alevi toplumunun mezhepçi sebeplerle hedef alınması da onları sola doğru politikleştirmişti.
Toplumsal olayları ne derece hatırlıyoruz?
Birçok yazar ve aydın toplumsal hafızamızın zayıf olduğunu ve birkaç yıl gerisine dahi gitmediğinin altını çiziyor. Bilimsel yazında toplumsal olayların incelendiği uluslararası araştırmalara bakıldığında ise bireylerin hatırladıkları olayların daha çok gençlik yıllarından veya yakın zamanlardan olduğunu, bu dönemin dışında kalanların pek hatırlanmadığını görüyoruz.
İnsanların nefes almasını da yasaklayabilir misiniz?
Müslüman Kardeşlerin Türkiye versiyonu olan Politik İslamcı Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), 3 Y ile mücadele vaadiyle iktidara geldi: Yoksulluk, Yolsuzluk, Yasaklar... Daha sonra adını fiilen değiştirdi, AK Parti oldu... Herhalde bunu adaleti ve kalkınmayı parantez içine almak için yapmışlardı. Adalet ve Kalkınma böylece görünür olmaktan çıktı. Üstelik yeni adını söylemeyeni düşman saydılar... Bir bildikleri varmış NETEKİM!...
Derman derdin içinde
Kadınlar kına yoğururdu. Yoğurdukları kınayı içli köfte yapar gibi yuvarlar, sonra da kenarı nakışlı metal bir çay tepsisinin üzerine özene bezene dizerlerdi. O taze mis kokulu kınaların üzerine ince zarif mumlar yerleştirilirken ben heyecandan nefesimi tutardım. Biri çakmak isterdi, bir başkası o mumları teker teker yakardı. İşlem tamamlandıktan sonra çay tepsisinin el üstündeki yolculuğu başlardı. Tabi ben de büyülenmiş gibi peşinden... Yanık bir ses mum ışığıyla kendisine doğru gelen çay tepsisini görünce başlardı yanık bir türkü söylemeye...
İktidarın 2019 planı Afrin’den geçiyor...
Afrin’e (Efrin) yönelik askeri operasyonun 4’üncü günü geride kaldı. Operasyon anlaşıldığı gibi iki yönde ilerliyor. İlki dışa yöneliktir, ikincisi ve daha uzun vadeli olarak içe dönük icra edileceği anlaşılıyor.
Gündemimiz: Dilek Özçelik, Sıtkı Aydın...
Geçtiğimiz hafta HDP Eş Başkanlığına aday olmayacağını açıklayan Selahaddin Demirtaş’ın yeniden aday olması için parti tabanından, demokratik ve sol çevrelerden çeşitli sesler yükseldi. Partinin 11 Şubat’ta yapılacak kongresinde kimin eş başkanlığa aday olacağı konusu Hasip Kaplan ile Sırrı Süreyya Önder arasında da ağız dalaşına yol açtı.
Faşizmin tarihselliği ve AKP rejiminin niteliği
İkinci Dünya Savaşının hemen öncesinde Avrupa işçi sınıfının başına bela olan faşizm, tarihte daha önce görülmemiş bir siyasal rejimi yarattı. Marks ve Engels gibi Lenin de faşizmin iktidarına şahit olmadı. Rus devriminin liderlerinden Troçki işçi sınıfı için gerçekten acılarla dolu bu dönemin tanığıydı ve faşizm olgusunu derinlemesine ele alan yazıları bugün elimizde.
AKP’nin ‘Yeni Devlet’ inşa stratejisi ve HDK’nin imkanları...
7 Haziran seçimlerinde Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) başarısını hazmedemeyen AKP ve Erdoğan, 1 Kasım rövanşıyla yeni bir hamle başlattı. Müzakere sürecine son veren, MHP ile stratejik işbirliğine yönelen, Suriye politikasını selefi İslam radikalizmine ve Rojava düşmanlığına dayandıran bir strateji bu.
Ölümü kutsamak
Kızılderililer diyor ki, “Bindiğin atın ölü olduğunu fark ettiğin an o attan inmelisin.” At Kızılderililer için hedefe götüren bir araçtır. Ama bizim bildiğimiz araba gibi falan değil. Çünkü bir Kızılderili hayat biçiminden dolayı bindiği atı sadece ulaşımda kullanmaz. O atı besler, büyütür, eğitir, anlar, sever… Onunla arasında hiç kopmayacakmış gibi görünen bir bağ vardır. Hatta görsel düşünecek olursak, Kızılderili sürekli at üzerinde olduğundan, onunla hem-i hal olur. Atı olmayan bir Kızılderili, ya da üzerinde Kızılderili olmayan bir at o coğrafyada düşünülemez bile. Şuraya dikkat: Hal böyleyken yine de diyor ki Kızılderililer; “Bindiğin atın ölü olduğunu fark ettiğin an o attan inmelisin.”
Nuriye ve Semih ölmesin diyorsak...! Sendikalara çağrı....
Nuriye ve Semih KHK ile yargısız biçimde işten atıldılar. Yargısız biçimde işten atılanların sayısının onbinlerle ifade edilmesine rağmen, kitlesel bir hareketin ortaya çıkmadığı koşullarda, açlık grevi başlattılar.
Cüppeli Ahmet hoca bir istisna değil
"İşçi çıkarılınca kıdem tazminatı almak caiz midir?" şeklindeki soru üzerine, Ahmet Mehmet Ünlü, "Caiz değil. Çünkü, kıdem tazminatı hakkı değil, maaşını almış. Kendi çıksa alamıyor, adam çıkarırsa alıyor. Hakkı olsa kendi çıksa da alması lâzım. Demek ki hakkı değil" demiş. Tepkiler hocaya yönelik ama asıl önemli olan böyle bir sorunun sorulabiliyor oluşudur. Zira bu soru, işlerin nereye vardığını, dinci gericiliğin aldığı mesafeyi gösteriyor. Fakat daha da önemli olan, Cüppeli Ahmet Hoca'nın bir istisna olmamasıdır.
CHP, sol ve adalet yürüyüşü: “Cehennemi ayağa kaldırmak”
Engels, Napoleon’un yeğeninin Bonapartçı rejimine karşı tutarlı bir karşı duruş sergileyemeyen ürkek Fransız liberallerini eleştirirken Virgilius’un Aeneid adlı destanından bir alıntıya başvurur. Truvalı Aeneas’a karşı olan tanrıça Juno, bir ara, “flectere si nequeo superos, Acheronta movebo” diye, yani mealen, eğer cennetin kararını değiştiremezsem ben de Acheron’u, yani cehennemi ayağa kaldırırım diye seslenir (Acheron ölüler diyarını yaşayanlar diyarından ayıran nehirdir). İşte Engels, Bonapartizme karşı direniş gösteremeyen liberaller için Juno’nun sözlerine atıfla, “flectere si nequeo superos, Acheronta movebo onların işi değil... Onlar proleter Acheron’dan deli gibi korkuyorlar” diye yazar. Yani Engels’e göre hâkim sınıfın liberal kanadının istibdada direnememesinin nedeni, onun alt sınıfları sokakta seferber etmekten kaçınması, “proleter Acheron” bir kere hareket ederse onu zapt edemeyeceğine dair şüphesidir.
15-16 Haziran Genel Eylem ve Direnişinin anlamı
47 yıl önce 150 bin işçinin İstanbul’un Topkapı, Levent, Kadıköy gibi merkezlerinden başlayarak Gebze-İzmit hattına, daha sonra İzmir, Ankara’ya ulaşan ve iki günle de sınırlı kalmayıp bazı işyerlerinde haftalarca devam eden eylemleri derslerle doludur.
Adalet yürüyüşü ve sol
CHP’nin “adalet yürüyüşü” ile sokağa işaret etmesi, rejim tartışmasını devlet katından yeniden sokağa indirmesi, aşağıdan bir toplumsal yeniden siyasallaşma imkânını bir nebze de olsa barındırdığı gibi, özellikle devrimci-radikal sıfatlı sol için ciddi riskleri de olan bir hamledir.
AK-ADAM-İSYAN
İnsan, ömrünün göreli kısalığından beri, bir “son söz” (Bakhtin) arayışıyla birlikte, söylenmiş olanların sıkılganlığına savrulabilir. Öznenin kurulum ratio’su da olan bu insanî refleks, gayet natüralistik olarak, daha evvel söylenmiş olanların (per se) hakikatini buharlaştırmaz: Sınanma, yeryüzü realitesinde gerçekleşir. Haşin bir kuramsal şerh sağanağı altında post-kolonyal teorinin ve beyazlık(lar) kritiğinin “aşıldığı” ve artık kadükleştiği varsayımı, tam da post-kolonyal kontekstte apartheid’ın değişen suretlerinin hasıraltı edilmesiyle kol kola gider. Sükût rejimi hükmünü icra ededursun, Fanon, Türkiye Kürdistan’ı özelinde güncelliğini korumaktadır.
Halk ‘hayır’ dedi kabul etmediniz, peki AGİT ve AKPM’ye ne diyeceksiniz?
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Türkiye’yi “siyasi denetim sürecine tâbi tutma” kararı aldı. Oylamada 45 aleyhte, 113 lehte, 12 çekimser oy kullanıldı. Böylece Türkiye, Arnavutluk, Ermenistan, Azerbaycan, Bosna Hersek, Gürcistan, Moldova, Rusya Federasyonu, Sırbistan ve Ukrayna gibi “demokrasisi gelişmemiş” hatta diktatörlüklerle yönetilen ülkelerle aynı seviyesine düştü.
Açlık grevleri ve ne yapmalı
Öncelikle cezaevlerinde yaşananların, dışarıda şikâyet ettiğimiz koşullardan kat be kat daha kötü olduğunu söyleyerek başlayayım. Hani ara sıra metaforlara başvuruyoruz ya: “Türkiye yarı açık cezaevine döndü” ya da “dışarıdakiler de özgür değil ki…” gibi. Ama dönem dönem bunun bir metafor olduğunu unutup, teşbihte hata yapıyoruz.
Hak arama özgürlüğüne darbe vuracak Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi düzenine hayır!
Özellikle milyonlarca emekçiyi ilgilendiren konularda Kararname ile düzenleme yapılacak olması, çalışanların Anayasa ile güvence altına alınmış bunan hak ve özgürlükler için büyük bir tehlikedir. Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin bu yönünün tartışma dışında tutuluşu, değişikliğe Evet diyecek milyonlarca emekçi için bir tuzaktır.
Sakat bir hukuk süreci ile getirilmek istenilen diktatörlüğe hayır!
Erdoğan, başkanlık sisteminden kaynaklı kriz ve kaosu, öncelikle AKP'nin sonrasında MHP'nin krizi haline getirerek fiili başkanlığını hukukileştirmek için şimdi de kendi kriz ve kaosuna, karşıtları dahil olmak üzere, bütün toplumu dahil etmek istiyor. Bunu da değişik toplumsal kesimler üzerinde ekonomik baskı araçlarını da devreye sokarak yapmaya çalışıyor. Bu şekilde, kendi geleceğini güvenceye alarak otoritesini kalıcı hale getirmek istiyor.
Türkiye ecel terleri dökerken*
Telesur televizyonunda 26 Aralık 2016'da yayınlanan "Tarık Ali ile Dünyada Bugün" programında Tarık Ali gazeteci Ece Temelkuran’la hangi siyasal akımlar ve olayların 15 Temmuz darbe girişimine yol açtığını, bunların nasıl bir etkisi olduğunu ve Türkiye’deki sosyal ve siyasal iklimi konuştu. Türkiye’nin içinden geçtiği bu olağanüstü dönemde bu anlamlı söyleşiyi buz kesen yüreklerimizi biraz olsun ısıtacağını düşünerek Türkçe’ye çevirdik.
70. Yıldönümünde Markopaşa ve Sabahattin Ali Olayı
Bugün de Türkiye'de basının ve gazeteciliğin durumu, 1946-48 yıllarında Markopaşa ve Sabahattin Ali üzerinde estirilen terörden hiç farklı değil. Hatta özgür düşünce üzerinde baskı ve sindirme daha da katmerli bir biçimde yaşanmakta. Monarşi müptelâları, Tek Partili Cumhuriyetin 1925 tarihli Takrir-i Sükun (Sessizlik Önergesi) Kanununu daha da ağırlaştırarak icra etmekteler.
Mustafa Peköz: Rejim, çöküş süreci başlayan sistemi koruma çabasında
12 Eylül 1980 darbesi Türkiye’de bir önceki döneme göre daha merkezi ve otoriter bir siyasi yönetim modeli oluşturmuştu. 1982 Anayasası olağanüstü koşullarda halk oyuna sunuldu. Hatta plebisitli bir oylama kullanılarak halkın seçtiği ilk cumhurbaşkanı ünvanını Kenan Evren aldı. 12 Mart 1971 darbesi de Anayasa’da değişiklik yapmıştı. 1961 Anayasası da bir askeri darbenin ürünü olarak karşımıza çıkıyor. Bugün de darbe dönemine benzer siyasi bir atmosferi yaşıyoruz ve yine bir Anayasa yazılması söz konusu. Mustafa Peköz ile AKP’nin başkanlık sistemi ve yeni Anayasa ihtiyacının nedenlerini konuştuk.
Asuman Türkün: Kentin tümü dönüşüm alanına çevrilebilir
Kamusal hizmetlerin halk adına iyice aksadığı günlerden geçiyoruz. Ev sahibiyle bir problem yaşadınız diyelim, dava açmak istediniz, hakim bulunmuyor. İşe iade davanız ha bitti ha bitecek ama yine hakim yokluğundan uzadıkça uzuyor. Boşanmak isteseniz boşayacak kurum bulamayacak haldeyken, hükümet Afet yasasında değişiklik yaptı. Üstelik İstanbul’da Gaziosmanpaşa’nın bazı mahallelerinde üzerinden bir ay geçmeden uygulanmaya başladı. Görünen o ki kentsel dönüşümü kentsel talana dönüştürmek için ciddi bir çaba var. Peki bu yasa kentlinin, malikin, kiracının elinden hangi hakları alıyor? Kentsel mücadeleler bundan sonra hangi minvalde yürüyecek? Tüm bu sorularımızı kentsel dönüşüm hakkında yapılmış en kapsamlı çalışmanın Yürütücüsü Profesör Dr. Asuman Türkün’le görüştük.