Mesele'den

AKP liderinin uluslararası büyük güçlerle tüm pazarlık çabasına, onlar tutmayınca Öcalan manipülasyonuna rağmen kozları işe yaramadı ve beklenmedik bir seçim sonucu ortaya çıktı: İki aday arasında 31 Mart’ta 30 bin olan oy farkı, 3 ay içinde 800 bini geçti.

Seçimlere iki gün var ve Tayyip Erdoğan sahaya indi. AKP’ye yakın medya Erdoğan’ın ‘Binali bey seçim kampanyasını iyi yönetemiyor’ dediğini söylüyor. Oysa asıl mesele seçim kampanyasının çok ötesinde: Erdoğan’ın bir koltukta iki karpuz taşıma siyaseti ABD-Rusya çekişmesinin şiddeti altında çökmüş bulunuyor.

Gezi İsyanı yurtta ve dış temsilciliklerimizde kutlanıyor. Gezi üzerine güzellemeler yapılıyor. Ancak siyasi ve örgütsel sicilimiz, ideolojik düzeyimiz ne durumda soran yok. Gezi daha hayattayken neler yapıldı ve bugün ne yapılıyor? Güzelleme zamanında değiliz, acı da olsa gerçekleri konuşalım!

Yüksek Seçim Kurulu (YSK) kararıyla 23 Haziran’da tekrarlanacak olan seçimler sıcak gündem. Sol sendikalar, odalar, meslek örgütleri, sosyalist sol ve HDP hem YSK kararının hukuksuzluğuna ve adaletsizliğine hem de siyasi saflaşmanın keskinleşmesine ve Erdoğan’ın gövdesiyle bu meseleye asılmasına bakarak, CHP-İYİ Parti adayına oy vereceklerini açıklıyorlar.

Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) sadece İstanbul büyükşehir belediye başkanlığı seçimini iptal etmesi, haklı olarak büyük tepki çekti. Seçimleri 23 Haziran’a erteleme kararına ilk tepki gece yürüyüşleri oldu. Binlerce seçmen gece yürüyüşlerinde YSK kararını ve AKP’nin YSK’ya baskısını protesto etti. Yine de belirli ilçelerle sınırlı kaldı. Sosyal medyada ise ‘seçimleri boykot edelim’ fikri yaygın yer buldu.

Yüksek Seçim Kurulu (YSK) hukuki olmayan, siyasi bir karar verdi. AKP-MHP ittifakının talebi açıktı, ancak sonuçtan emin değillerdi. Cumhur İttifakı’nın YSK ve kamuoyunu kendi lehlerine çevirme çabası, gayri hukuki olsa da sonuç verdi. YSK’nın siyasi bir karar vermesi için gerekli kamuoyu oluşturulmuş, kendi seçtikleri yargıçlara gereken baskı yapılmıştı. YSK hukuk zemininde bu kararını savunamayacaktır.

Çubuk’taki saldırı bir gözdağıdır. ‘Beka’ harekete geçmiştir. İstanbul seçimleri yenilensin veya yenilenmesin Cumhur İttifakı’nın militanları, şimdi ya emir bekliyor ya da fırsat! Emir ve fırsatların CHP’ye ve CHP liderine yönelmesi en zayıf halka olması sebebiyle. Çünkü en büyük ve örgütsüz kitle CHP’de.

Profesör Füsun Üstel ‘Barış’ bildirisine imza attığı için hapis cezası aldı. Uygulama için günler var. Cumhuriyet Gazetesi’nin 9 yazarı yeniden hapse girmek üzereler. Ayşe öğretmen hapse girdi. Altı yıl aradan sonra hazırlanan Gezi İddianamesi ile 16 kişi için 3 bin yıl ceza isteniyor.

70 yıl önce Samuel Beckett, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından insanlığın ruh halini anlamaya çalıştığı ünlü eseri “Godot’yu Beklerken” ile eylemsizliklerine yenilmiş insanların, Godot adında ne olduğu bilinmeyen bir kimseyi veya “şeyi” beklemelerini konu alıyordu. Bu bekleme hali, savaş travmasının ardından farklı yollardan yürümüş ve şimdi bu yolu kaybetmiş insanların yollarının kesişmesiyle başlar.

31 Mart seçimlerine birkaç gün kala, iktidar bloğunun hem dili hem söylemi hezeyan, kaybetme korkusuyla yüklü. Özellikle HDP ve Kürtler üzerinden yürüttükleri karşı propaganda, pespayelik boyutunda. Devlet istihbarat bilgileri ortalığa saçılmış vaziyette. Anadolu Ajansı son dakika Kandil haberlerini vermeye başladı bile. Ortada yerel seçim havası değil, bir iktidarın varlık-yokluk kavgası var.

31 Mart seçimlerinde Batı’da sosyalistler arasında üç eğilim görülüyor: İlki, AKP’yi kaybettirme stratejisidir. CHP’yi desteklemeyi öneriyor. İkincisi, mümkün olan yerellerde bağımsız sosyalist aday çıkartmaktır. Üçüncüsü seçimleri boykot etme çağrısıdır. Doğu’da ise, bir istisna oldu: Dersim.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun önerisiyle Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) Başkanlar Kurulu Üyesi Alper Taş Beyoğlu ilçesinden belediye başkan adayı gösterildi.

HDP’nin son açıkladığı seçim stratejisine göre, şimdilik 3 büyük kentte (İstanbul, İzmir ve Adana’da) büyük şehir belediye başkanlıklarına aday gösterilmeyecek. Bu kentlerin ilçe belediyelerine ve belediye meclis üyeliklerine aday gösterilecek. Ayrıca Ankara, Urfa, Gaziantep, Mersin gibi büyük kentlerin durumunu değerlendirme çalışması devam ediyormuş.

Venezuela Ulusal Meclis Başkanı ve muhalefet lideri Juan Guaido, Devlet Başkanı Nicolas Maduro hükümetinin gayrı meşru olduğunu iddia ederek, kendini geçici başkan ilan etti.

İşçi sınıfının burjuvaziden bağımsız bir sınıf olduğunu anlaması belirli bir zaman aldı. Kendisine ait ayrı ve farklı çıkarlarının farkına varması, kapitalist toplumda bir geleceğinin olmadığını görmesi, O’nu kendisini savunmak üzere acil talepler/hedefler tespit etmeye itti.

Kapitalizmin krizi karşısında işçi sınıfının tüm kesimlerinin, yani kadın ve erkek işçilerin, kırda ve kentte çalışanların, işsizlerin, emeklilerin, gelecek vaadi bekleyen gençlerin ayakta kalmalarını sağlamak üzere, öncelikli, acil taleplerin formüle edilmesi bir ihtiyaç olarak karşımızda duruyor.

Son yirmi yıldır, hatta çok daha önceden beri, işçi hareketi içinde olan sosyalistlerin ve sendikacıların en sık karşılaştığı ve cevap vermekte zorlandığı soru ‘neden birleşmiyorsunuz’ biçiminde özetlenebilir. İşçilerden gelen ‘neden birleşmiyorsunuz’ sorusu, sosyalist sola ve sendikal harekete yönelik ‘ne de çok bölünmüşsünüz’ değerlendirmesinin olumlu yönde eleştirisidir. Ne çok bölündünüz yerine neden birleşmiyorsunuz? Son derece zarif ve olumlu bir yaklaşım.

ABD’nin Suriye’den şimdilik ‘çekilme kararı’ vermesi üzerine Türkiye’nin ‘Fırat’ın Doğusu’na yapacağı operasyonu ertelemesi, eski bir tartışmayı yeniden gündeme getirdi. Sadece büyük medya değil, sol kesimlerde de Kürtlerin ‘hamisi’ ABD’nin çekilme kararının yol açacağı komplikasyonlar tartışmaya açıldı. Birçok sosyalist eğilim ABD-Kürtler ilişkisini yeniden masaya yatırdı.

Aralık ayının hemen başında yeni bir saldırı dalgasıyla karşı karşıya kaldık. Bu saldırı dalgası, Gencay Hocadan, Şebnem Korur ve Ayşe Düzkan’a Fatih Portakal’dan Metin Akpınar ve Müjdat Gezen’e uzandı.

Sarı Yeleklilerin isyanının hatırlattığı gibi, 2010 yılından bu yana Dünya’nın değişik bölgelerinde, ülkelerin kendine has dinamikleriyle bir dizi halk isyanı yaşandı. Ekonomik ve siyasal sistemin kendilerine berbat bir yaşam sunmuş olması sebebiyle Kuzey Afrika, Türkiye, Avrupa’nın çeşitli kentlerinde halk hareketleri yaşanıyor. Bu düzen devam ettiği sürece de yaşanacaktır.

HDP milletvekili Erol Katırcıoğlu’nun meclis plan bütçe komisyonunda parti adına yaptığı bir konuşmada, AKP’nin devletçi politikalarını Sovyetler Birliği’ndeki Bolşeviklere, işçi iktidarına benzetti (*). Katırcıoğlu, AKP’yi Bolşevik (Rusça çoğunluk) olarak değerlendirip HDP ve kendisini Menşevik (Rusça azınlık) olarak tarif etti. Sanki Rus devriminde durum buymuş gibi...

Eşitsizlik ve baskı koşullarında yapılan 24 Haziran seçimlerinin sonuçlarını nasıl ele alabiliriz? Kuşkusuz onlarca farklı açıdan ele almak mümkün. Tersinden sorarak başlayalım: Erdoğan tüm ekonomik, kolluk, medya gücünü elinde toplamışken neden yüzde 60-65 değil de yüzde 52,5’ta kaldı?

24 Haziran erken genel ve başkanlık seçimlerinin ilk sonuçlarını öğrenmemize yaklaşık 48 saat var. CHP ve HDP adaylarının solda ve toplumda yarattığı umut ve iyimser hava çok açık. Muhalefetin sağdan gelen bölükleri, Saadet ve İYİ Parti’nin de kendi mahallelerinde konsolide ettiği bir oy ve kamuoyu olduğu izleniyor.

İşçi ve emekçi kitleler büyük maddi güce sahip olsalar bile özgüvene, örgütlenmeye ve bunun siyasal bilincine henüz ulaşmamış oldukları için, seçim sathı burjuvazinin farklı kanatları arasındaki yarışa dönüşüyor. Hatta sağa karşı sağ adaylar karşımıza çıkartılıyor. Tayyip Erdoğan’ı seçimlerde alt etmenin kendisi ana hedef haline geldi. Sosyalist sol içinden Tayyip’e karşı Abdullah Gül’e bile evet demeyi savunanlar çıkabiliyor.

Başlık, ünlü Fransız siyaset bilimci Maurice Duverger’in ‘Seçimle Gelen Krallıklar’ ya da ‘Hükümdarlar’ çalışmasından esinlendi. Profesör Duverger bir Marksist değildi. Bir akademisyen olarak, burjuva toplumunda siyasal sistemler üzerine çalışmaktaydı. Kitabını 1974 yılında yazar ve aynı yıl büyük bir ilgi çeker, Türkçe’ye de o yıl çevrilir. 

Dünyanın genel görünümü uluslararası ekonomik krizin inişli çıkışlı seyri, Avrupa başta olmak üzere sağın, bazı ülkelerde aşırı sağın seçmen desteğini artırarak iktidara gelmesi, Latin Amerika ülkelerinde gerici sivil darbeler ile Ortadoğu’da büyük devletlerin enerji sahalarına egemen olma savaşları, İslamcı terör örgütlerinin cinayetleri ve iç savaş eliyle belirleniyor.

Özgür Suriye Ordusu denilen çeteler ve Türk askeri güçleri Afrin’e girdi. Afrin’e giriş zamanı ayarlıydı. Cumhurbaşkanı iki gün önce ‘bugün Afrin’e giriyoruz’ açıklaması yapmış, ardından cumhurbaşkanlığı tarafından bu açıklama ‘kuşatma’ olarak değiştirilmişti. Demek ki, Saray’ın kurmayları Afrin’e giriş tarihini 18 Mart’a denk getirerek, bu haksız savaşa ‘milli ve yerli’ bir anlam vermek istedi. Ama tutmadı. Kimse sokağa çıkmadı. Halk bunu bir savaş kazanmanın zaferi saymadı.

Soru şudur: Yasama, yargı, yürütme ve basın kesinkes iktidarın denetimindeyken, siyasi hava ırkçı milliyetçilikle kirletilmiş, savaş halindeki ve OHAL ile yönetilen bir ülkede, siyasi iktidara karşı nasıl bir mücadele yürütülebilir, yürütülmesi gerekir?

AKP-MHP seçim ittifakının neleri içerdiğini bilmiyoruz. Görüşmeler devam ediyor. Ancak görünen o ki, buna mecburlar. 2019 seçimlerinin erkene alınıp alınmayacağı, bir yönüyle bu ittifakın sağlanmasına bağlı. Hedefledikleri yüzde 50 artı 1’i güvenceye almaktır. Bu seviyeye ulaşmaları kolay olmadığı için ittifakı genişletmeye çabalıyorlar. Büyük Birlik Partisi (BBP) ırkçı kanattan bu ittifaka dahil oldu. Apaçık olan Sağcı Cephe’nin bileşenlerini Irkçı-Cihatçı partiler ve ekleri oluşturacak. Saadet Partisi (SP) ittifaka dahil olmayacağını açıkladı.

Halkların Demokratik Partisi'nin (HDP) 11 Şubat’ta gerçekleştirdiği 3’üncü olağan kongresi; 1 Kasım 2015’ten bu yana polisiye vaka haline getirilmek istenen, savaşa karşı tutum aldığı için üye ve yöneticilerinin hala tutuklanmaya devam ettiği bir partinin delege, üye ve taraftarlarının güçlü bir sahiplenmesine sahne oldu.

Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi’nin bundan önce de yayınladığı savaş bir halk sağlığı sorunudur içerli bildiri, AKP liderini öfkelendirdi. Hekimleri hedef alan ‘hain, alçak, reziller’ diye başlayıp devam eden siyasal linç, İçişleri Bakanlığı’nın suç duyurusuyla hukuki seviyeye çıkartıldı.

AKP dururken CHP’yi eleştirmek doğru olmaz denebilir. Ancak CHP’nin siyasi rolünün demokratik muhalefet odaklarının moralini bozmakta olduğunun altını çizmeden geçemeyiz. Solun, sosyalist solun liberal ve ulusalcı (tersinden liberal) eğilimlerine karşı duyarlı olmak gerekiyor. Hele de yetmez ama evet vakıasından sonra...

Reis Türkiye’yi bir savaşa sürmekten geri durmayacak. O’na OHAL yetkileri yetmiyor. Yargı hiyerarşisinin alt üst edilmesi yetmiyor. İhraçlar, tutuklamalar, yargısız infazlar, intiharlar az geliyor. Kararname hazırlamaya bile gerek olmayacak bir siyasi ortama ihtiyacı var. Tek kanun kendisi olsun istiyor. Fazla zamanı yok. O’nu belki kimse kovalamıyor ama kovalama ihtimali çok büyük, bunu iyi biliyor. İhtimalleri ortadan kaldırmak için uğraşıyor, uğraştıkça rızasını aldığı seçmen sayısı azalıyor.

İran halkı neredeyse bir haftadır mevcut yönetimine karşı ayakta.  İran’da olup bitenleri nasıl ele alabiliriz? Bu isyanın Arap Baharına benzerliğini görüyoruz. Hatta kısmen Gezi’ye de benziyor. Ancak çok daha öfkeli bir halkla karşı karşıyayız. İktidarda bulunanlar ise, Kuzey Afrika ve Türkiye rejiminden daha büyük baskı aygıtlarına sahip. Üstelik, sürekli ABD ve İsrail tehdidi sebebiyle halkın ‘düşmanlara karşı’ mobilize olma gücü var. Özellikle Devrim Muhafızları dini liderin denetiminde.

Çok Okunanlar

Yakındaki etkinlikler