Onu ilk kez bir buçuk yıl önce Şişli Camisi’nin karşısındaki Arzu Pasajı’nda görmüştüm. Komik bir yürüyüşü vardı, kabadayı gibi yalpalaya yalpalaya. Sonra yürüyüşünü komik yapan şeyin adımları olmadığını fark ettim. Kuyruğu yoktu. Arkadan bakınca, attığı her adımda bacaklarının nasıl hareket ettiği, olanca çıplaklığıyla görülüyordu.
Boynunda tasması ve tasmasına bağlı isimliği, bir sahibinin olduğunu söylüyordu ama pasajda özgürce dolanmasından, çevredeki esnaf tarafından sahiplenip beslendiği ama bir evinin olmadığını, sokaklara ait olduğunu çıkarmıştım.
Ona Arzu Pasajı’nda sık sık rastlamaya başladım. İsminin Kuyruksuz olduğunu öğrendim. Dikkat çeken ilk yanı, evet, kuyruksuzluğuydu ama onu tanıdıkça, aslında en önemli özelliğinin bu olmadığını anlıyordunuz. Kuyruksuz’un en önemli özelliği kuyruğunun olmaması değil, gözleriydi. Dostça bakan, ona sevecen, canayakın bir hava veren, boncuk gibi yusyuvarlak gözleri vardı.
Meğer o kadar da dost canlısı değilmiş. Bir seferinde pasajda genç bir sarman dolaşıyordu. Kuyruksuz ortalarda yoktu. “Bunun burada dolaştığını Kuyruksuz görmesin, valla parçalar”, dedi bir esnaf… Kuyruksuz’un alfa bir kedi olduğunu öğrendim böylece. En azından diğer kedilere karşı…
Bir ara ortalardan kaybolur gibi oldu. Ya da benim geçtiğim saatlerde Arzu Pasajı’nda olmuyordu. Aylar sonra geçenlerde tekrar rastladım. “Kuyruksuz!” diye seslendim, Pasaj’ın öbür ucundan, eski bir arkadaşımı görmüş gibi. Bana döndü. Faltaşı gibi açtığı gözleriyle, tanıdığı ama kim olduğunu çıkaramadığı eski bir arkadaşını süzer gibi uzun uzun süzdü. Görmeyeli şişmanlamış, göbeklenmişti. Seveni çok olmalıydı. Ya da onu seven her kimse, çok seviyordu.
Birkaç gün sonra sabahın köründe uçağım vardı. Fotoğrafçı Gökhan’la sabah beşte Şişli Camisi’nin karşısında buluşmak üzere sözleşmiştik. Oraya ondan önce vardım. Şişli Camisi’nin karşısında bekleyen bir-iki taksiciyi saymazsanız çevrede kimsecikler yoktu. Sadece bir kedi, Şişli Camisi’nin karşısındaki Hasat Sokak’ın tam girişince oturmuş, bekliyordu. Yaklaşınca Kuyruksuz olduğunu fark ettim. Yeni mi uyanmıştı? Uyku mu tutmamıştı? Eğilip ilk kez sevdim. İnsanlar tarafından sevilmeye alışık olmalı, hemen guruldamaya başladı.
Meğer dostluğu yalanmış. Bugün (Yani bu yazıyı yazdığım 23 aralık 2019, Pazartesi günü) onu Abide-i Hürriyet Caddesi’nde görünce bilin bakalım ne yaptı? İkimiz de kaldırımda yürüyorduk, “Kuyruksuz!” diye seslendim arkasından. Beni görünce hızlı adımlarla arabaların diğer yanına geçti ve oradan, yani birkaç metre uzağımdan yürümeye başladı. Bozuldum. Ama bunun için ona kızamam. Kedilerin de bizim gibi işleri, güçleri, arzuları, dertleri, peşine düştüğü şeyler var…
(Devam edecek.)