Beyoğlu Sineması’nda yer yoktu. Yokmuş daha doğrusu…
Her zamanki gibi erken gittim tabii. Hele ki festival filmiyse ve hatta yerler numarasız ise…
Özel birini izlemek için sinemadayım, yoksa sinemayla ilgimi evdeki ekrandan, bir yığın paralı ya da bedava film izleyip sürdürüyorum.
Böyle olmasında sinema sektörünün payı büyük.
Sinemacılar da yaptıkları filmi bir ay sonra internete koymasınlar, o zaman…
Ama festival filmleri bir başka. Onları beklemek gerekiyor; kaçırılmamalı.
21:15 seansındayım.
Ah Beyoğlu Sineması. Kırık koltuklar üstü olup oturacak yeri olmayanlarla kırılıp arkaya kaykılmış olanları peş peşe.
Yine de bir yer bulup oturuyorum yerime.
“Sayara” filmini izleyeceğim.
Konuyu biliyorum. Olay bağı nasıldır diye hiç sormadım ona. Bu “o” dediğim çekik gözleri gülümsediği zaman kapanan ve saçı kısayken güzel bir oğlan çocuğunu andıran Duygu…
Neşe içinde geçiyor salonun sol koridorundan yerine oturmak ve film sonunda sahneye çağrılmak üzere.
Artık uzamış olan saçlarını tepesinde toplamış. Doğal, güzel ve heyecanlı.
Bu film için kesmişti saçlarını. Çok üzülmüştü. Beni aramıştı aceleyle.
-Hocam saçlarımı kesmemi istiyorlar ne yapayım?
-Kes!
Neden bu kadar kısa ve âni cevap verdim bilmiyordum o an. Yani o kıvır kıvır ve her bir buklesi beyin kıvrımı gibi zeki saçlara ben bile kıyamazdım ki…
Ama hissediyordum bu filmin ona zafer getireceğini.
Ya da ne bileyim iyi bir başlangıç olacağını.
Başarmazsa kendi de anlar giderdi ama öyle bir şeyin olmayacağını biliyorum.
Burada filmi durdurup başa sarıyorum. En başa…
Tanıştırıldığımızda tiyatrodaki odamda mavi koltuğa oturmuş hüzünlü bakışlarının bir şeyler sakladığını benim gibi birinden saklamaya çalışarak konuşmuştuk.
Uzaklara dalıyordu sık sık. Daldığı tarafa bakmama gerek yoktu.
Bir şeyler ters gidiyordu işte. Ya ertesi gün ya bir sonra hatırlamıyorum geldi.
Yalnız olunca çözülüyor insan.
Tekstil mühendisiymiş.
Ailesi onu İstanbul’da tekstil ile uğraşıyor sanıyormuş. Ama o oyunculuğun peşini kovalıyordu. Tek hayali bu…
İzmir’de okurken Folkart Akademi’ye gitmiş bu yüzden.
Ev sıkıntısı varmış.
Ben bir İkizler Burcu olarak çok hızlı düşünürüm.
Burada kal dedim.
Evimde yer olmasına rağmen gel desem gelmeyecek kadar çekingen ve gururluydu.
Burada tiyatroda kal. Bu kulisi sana ev haline getirelim.
Ne kadar üzdülerse onu oralarda, tamam deyiverdi.
O kadar mutlu oldum ki.
Tiyatromuz birisinin de evi olacaktı.
Ve oldu.
Bir aydan fazla yaşadı tiyatromuzda. Ve bereketi arttı tiyatromuzun onun kıvırcık uğuruyla.
Sonrası olması gereken gibi-eş dost arkadaşa soruldu. Aklıma bir arkadaşımın kiralık evi geldi. Kiracı çıkmak üzereydi ve ev döşeliydi.
Ha gayret idare edildi ve sonra artık Kıvırcığımız bir yuva sahibiydi.
İçim rahat etti.
O dedim kirayı gerekirse hep birlikte öderiz. Ama kapısı kilitli, penceresi kapalı bir evi var artık.
En sevdiğim olmuştu benim.
Kendime benzetiyordum onu.
İnatçı ve kendi yolundan dönmeyen.
Hani var ya ‘dönen dönsün ben dönmezem’ yolumdan hikâyesi.
İşte öyle.
Artık onunla kahve içmek ve kahvaltı etmek için tiyatroya erken gitmemek beni biraz üzse de mutluydum işte.
…
Bu üç noktayı ‘günler aylar geçti gitti’, adına koyuyorum.
Reklamlarda kliplerde oynadı.
Küçük bir rolle bir diziye girdi.
Sonra bir başkası derken işte bu SAYARA teklifi geldi.
Tanrım ne kadar göstermemeye çalışsa da Aslan Burcu yanı gözlerindeki heyecandan okunuyordu.
Anlatıyordu uğrayıp. Şöyle çalıştım. Böyle yorulduk. Böyle jiu jitsu dersi aldım. Çok yoruldum.
İyi ki yoruldun.
Biraz kıskanmaya başladım ki hayatta huyum değildir. Sadece benden önce düşünülmüş güzel işleri kıskanırım.
Ama bu kızı ya mutsuz ederlerse kaygısı başladı bir anda.
Çünkü çok sevmeyi sevmem.
Sevgi kaybetme korkusu verir.
Bu yüzden kıvamında sevilmelidir.
Film çekildi.
Ama umutsuzdu Kıvırcığım.
Yayınlanmasına çok vardı.
Oysa biz o filmin getireceklerinden ümitliydik. O kendince ben kendimce ama BİZ işte.
ÇAT!
Işıklar sönüyor.
IKSV FESTİVAL LOGOSU
Ve başlıyor film.
İleri sarmak istiyorum, hadi çık da beyaz perdede görelim seni.
Ve nihayet çıktı.
İşte o!
Her hareketinde aklından ne geçiyor biliyorum.
Ama o bilmiyor. Çünkü o Duygu değil. SAYARA…
Bir Türkmen kızı.
Zaten bunu biliyordum. Bir gün tiyatroda provada biri rolü oynamasını istemiştim. Provada yıllardır her oyuncudan istediğim ve o hale kadar getirene kadar canımın çıktığı tipi şak diye bulmuş. O olmuştu.
Hâlâ içimde yaradır onunla sahneye çıkamamış olmak.
Ah!
Normalde sıkılırım bazı sahnelere bakmam. Sadece dinlerim. Gözümde canlandırırım.
Hayır.
Gözümü ayırmadım.
SAYARA herkesi şaşkın bıraktı ve bitti film.
Sonunu da konusunu da söylemedim dikkat ederseniz.
Festival seyircisi başka tabii.
Bir alkış koptu.
Kalbinin ağzına geldiğinden emindim ön koltuğuna gömülmüşken.
ALKIŞLAR, ALKIŞLAR…
Birkaç giden oldu ama oyuncular sahneye çağrıldılar.
Gururla ve koşarak çıktı sahneye.
Biliyorum kalbinin atışlarını. Çok yakından duyduğum günleri hatırladım.
Ve dedim bu anlattıklarım bir filmin parçası olsaydı görüntü şöyle olurdu.
Herkes gitmiş ben koca sinemada tek başımayım.
Onun hayali ise karşıda gülümsüyor halka karşı konuşuyor. Görüntü bulanık, flu…
Kimse yok ortada aslında.
Ona diyorum ki, ‘Başardın!’
Bundan sonra seni ancak sen durdurabilirsin.
Bir süre yavaşlar her şey. Ama tekrar hızlanacaksın.
Emin ol.
Eminim.
Ve PERDE
Şimdi benden bu kadar.
Duygu Kocabıyık’ın yaklaşık başarı hikâyesi budur.
Bu yazıyı basıp imzalayıp ona hediye edeceğim ki ileride biri biyografisini yazmak isterse esinlensin.
Elbet daha yaşı 25. Ben ondan önce giderim bu dünyadan.
Ve araya zaman ya da mekân ayrılığı girerse, izlerim uzaktan.
Ve hep korktuğumdan soramam seni kimse üzüyor mu diye.
Ah üzecekler elbet.
Ağlayacak pırıl pırıl ve nereden bu kadar çoğunun geldiğine şaşırdığım akan göz yaşlarıyla.
Ve üç kere adımı ansa uçarak orada olamayacağım.
İyi işler yaptım ama süper kahraman olamadım.
Başarılarını izlerim. O da benden haber alır tabii, yoğun uzak hayatlara gidersek.
Ben ölsem gitsem, o da üzülür. Ağlamaz, sanmam.
Gülümser kıvırcık saçlarına çeker giderim.
SAÝARA
- Yönetmen: Can Evrenol
- Senarist: Can Evrenol
- Görüntü Yönetmeni: Umut Turan
- Kurgucu: Can Evrenol
- Sanat Yönetmeni: Hüseyin Akgül
- Oyuncular: Duygu Kocabıyık, Emre Kızılırmak, Özgül Koşar
- Yapımcı: Can Okan, Ahmet Ziyalar, Sarp Kalfaoğlu, Can Evrenol
- Ortak yapımcı: Ali Cem Bilgili
- Yapım Şirketi: İnter Yapım